Ağırdan alınan hayat

Yazlıktayım, teyzemin yanında. Yazlık Ege’de, burda hava sıcak tamam ama rüzgar da var. Dayanılmaz bir hava Yok yani, ona rağmen insanlar bir kalender, hayat bir o kadar yavaş akıyor…Sıfır stres. Biz İstanbullu alışkanlığı ile stres yapmaya çalışıyoruz ama yerel halk mümkün değil müsaade etmiyor. Az önce bir kahve söyledim mesela, az önce dediğim yarım saat. Bekle, gelir…Geliyor da gerçekten, beklemeyi bilirsen.

Beklemek…beklemeyi öğretiyor insana burası. Bekleyince eninde sonunda bir şeylerin olacağını..sabah su sipariş ettik, 2 buçuk saatte geldi. Tam ben vazgeçip denize inmek üzereydim, geliverdi. Tam da vazgeçmişken…

Hayat da öyle değil mi aslında? Hep vazgeçince gelir beklediğin…sonra da şaşırırsın aaa hiç beklemiyordum dersin, aslında içten içe hep beklemişsindir.

Merak ediyorum şimdi, burda ağırdan alırken insanlar hayatını, beklemeyi bırakıyorlar mı? Yoksa olacağı varsa olsun, olmazsa da vardır sebebi mi diyorlar? Kalender olmak aynı zamanda kaderci olmak mı? Bir yandan da aklımın hep köşesinde şu soru: kahvem nerede? 😁

Beni tanıyanlar bilirler, ben aksiyon insanıyımdır. Olduğum yerde pek duramam, sakin kalamam, değişik deneyimler yaşamak isterim, kendimi hareket halindeyken iyi hissederim, ya da öyle olduğumu düşünürüm. Peki gerçekten öyle miyim?

Bir arkadasım buraya geleceğimi öğrendiğinde şu tepkiyi verdi: “ha iyi, orası sana iyi geliyor”. Neden iyi geliyor peki? Ağırdan alınan hayatı görmek, böyle sakin yaşamak iyi geliyor. Hareketli yaşamımıza bir ara vermek iyi geliyor belki de…

Aman ne bileyim ben 😁 Kahvem hala gelmedi, onu biliyorum şu anda…

Sonuç: Kahvem gelmedi, beklemek, kaderine razı olmakmış meğer. Olmayacağını bile bile zorlamamakmış. Peki ben ne yaptım? Zorladım! 4 saat sonra o kahveyi içtim. Kıssadan hisse; can çıkar, huy çıkmazmış!

Hadi haftaya görüşürüz anacım !

Leave a Reply