1 Haziran 2020 itibari ile artık yavaş yavaş yeni normalimize geçmeye başladık. Çoğu işyeri home office uygulamasından dönüşümlü ofis çalışması uygulamasına geçti. Restoranlar, kafeler belirli kurallarla açıldı, parklar bahçeler kullanıma açıldı; ancak bu yeni normale geçerken üstüne basa basa kurallar olduğu da belirtildi. Restoranlar için masa mesafeleri, maske, hijyen kuralları, saat kısıtlamaları geldi. Parklara bahçelere de eğer yer varsa sosyal mesafe çemberleri çizildi. Peki ne oldu?
Yeni normalin ilk haftasonunda yani 5 Haziran 2020 Cuma akşamından başlayarak millet parklara bahçelere kendini saldı, birasını alan İstanbul’da Caddebostan’a ya da Maçka parkına koştu. Sosyal mesafe? O da ne? Twitter’da bir fotoğraf gördükten sonra ben haftasonu hiçbir yere çıkmama kararı aldım. Ne mi o? Telif hakları olabileceğinden ötürü paylaşamıyorum; ama fotoğrafın tarifi şu: Sahilde çizilen çemberin etrafında (evet etrafında!) oturan insan öbekleri. “Ya içindesindir çemberin ya da dışında yer alacaksın” şarkı sözünün vücut bulmuş haliydi adeta!
Tamam arkadaşım, restoranlar açıldı; tamam, artık sokağa çıkma yasağı olmayacak dediler; ama hepiniz aynı anda çıkın, elele tutuşup dans edin de demediler! Ne dediler? Herkes maskesini taksın, birbirinden de 1,5 metre uzak dursun dediler.
Benim ilk sosyalleşme çabam 2 blok ötedeki arkadaşlarımın balkonunda oturup bira içmek ve sohbet etmek oldu. Ertesi sabah da arkadaşımla saat 06:45’te Caddebostan sahile gidip yürüyüş yaptık ve döndük. Bu bizim karantina öncesinde de rutinimizdi, hep aynı saatte yürüyüşe/ koşuya gider, yürüyüşümüzü yapıp eve dönerdik ve sahile gittiğimiz saatte tek tük insan olurdu. Bu sefer ne mi oldu? Sabahın o saatinde Caddebostan sahili doluydu! Gözlerimize inanamadık, kendimizi sakınarak, insanlardan mümkün olduğunca uzak durarak yürüyüşümüzü de normalden kısa keserek yürüyüşümüzü tamamladık.
Özgürlük herkesin hakkı, ancak özgürlük başkasının özgürlüğünü engellemeden yaşanabilir. Eğer yaptığınız ufacık bir davranış eğer başkasının özgürlüğünü kısıtlıyorsa işte bunun adı özgürlük değil, bencillik oluyor.
Bu yazıyı yazmak için olayın üzerinden bir hafta geçmesini, yanılmış olmayı çok diledim. Ancak dün; yani tam bir hafta sonra yeni vaka sayısı günde 1.000 kişinin üstüne çıktı, maalesef…Bu şekilde sorumsuzca davranılmaya devam edilirse eski özgürlüğümüze asla kavuşamamaktan korkuyorum.
Ben kendimi sakınıyorum; çünkü eski kanser hastasıyım, riskli grupta yer aldığım söyleniyor. Öyle söyleniyor diyorum, çünkü ben kendimi gayet normal hissediyorum; ama hastalanırsam bunu nasıl atlacağımı, atlatıp atlatmayacağımı bilmiyorum.
Ben de özledim mesai bitiminde iki arkadaşımla oturup bir şeyler içmeyi, sohbet etmeyi, eğlence mekanlarına gitmeyi, rakı balık yapmayı, özgürce dans etmeyi…Ben de özledim evime birilerinin gelip gitmesini, ben de özledim insan görmeyi… Ama lütfen yapmayın arkadaşlar! Sorumlu olalım, hem kendimiz, hem de bütün için. Korona zart diye girdiği hayatımızdan maalesef zart diye çıkmayacak, biz ona adapte olacağız ama böyle aşırı zart diye de olamayız. Ne çok zart dedim değil mi? Zurnanın zart dediği yerdeyiz de ondan…
Öpemem anacım, korona var! ♥