Aaaa ne alaka Giresun değil mi? Bir de niye kışın gidelim ki? Doğasını tam yaşamak, tazecik tazecik balıkları mideye indirmek için tabi ki de!
Ben 18 yaşıma kadar Trabzon’da yaşadım, Giresun hemen kapı komşusu, hakkında ne biliyordun derseniz, şimdi anlıyorum ki pek bir şey bilmiyormuşum! Bir Giresun kalesini biliyordum, bir de güzel plajları olduğunu. Evet plajları! Kış rotası dedim ama Karadeniz’in sınırlı yaz sezonunda gitmek isteyen düşünebilir.
Peki noldu, ne değişti de Giresun bir uğrak noktası haline geldi ? 4 sene evvel babam ve eşi Giresun’a taşındı. İlk gittiğimde hastaydım, ona rağmen acayip hoşuma gitti. Upuzun sahil şeridi ve sahilinden, Trabzon’un tersine, hala insanların da faydalanabiliyor oluşu, dik dik yamaçları, her evin muhteşem manzaraya sahip olması, şehirde korna sesi olmaması (!), yeşile, maviye, doğaya doymak…Daha ne olsun?
Sahil şeridi ve plajlar demiştik değil mi? Giresun’da henüz merkezde, tam da sahilde sahibi tatlı mı tatlı bir kadın, bir kafe var, adı Filika. Sabah kahvaltınızı Doğal Dükkan’da yaptıktan sonra kahvenizi içmeye Filika’ya gidin. Giresun – Ordu sahili boyunca fındık şeklinde büfeler göreceksiniz şaşırmayın ☺️ bir de her şeyin adı çotanak 🙈 Öyle ki biz artık Giresunspor yerine Çotanakspor der olduk 😁
Not: Çotanak üzerinde birden fazla fındık bulunan dal demek

Kahveler içildi, keyifler yapıldı. Dik dik yamaçlarını da seviyoruz dedik değil mi? Neden seviyorsun Şebo? İnsan yamaç sever mi? Araba ile tırmanıp beş dakika ötede bir köy buluyorsa sever…Babamlar haftasonları keşif turlarında belki beş dakika mesafede değil ama yarım saat mesafede aşağıdaki fotoğraftaki Kök Ev’i keşfetmişler. Sahibi elleri ile her şeyi ağaçtan yapmış, ağaçtan heykeller, figürler, duvarlarında enteresan yazılar. Muhteşem doğanın içinde böyle sanat galerisi gibi acayip bir yer sizin anlayacağınız. Görülmeye değer.

Daha da tırmanalım mı? Tırmanalım! Bir zamanlar şehirlerararası yol olan Espiye’deki Armelit Dağı’ndan bahsedelim biraz. İnsanlar zamanında buradan geçmemek için yollarını uzatırlarmış, yol dar, virajlı, kışın buz tutar…Biz de kışın gittik, karlar arasındaki manzarası hiçbir şeye değişilmez.

Günler kısa, dağa tepeye doyduysak hadi sahile geri dönelim, Tirebolu’da balıkçılara uğrayalım, şanslıysanız benim gibi baba elinden taze taze pişirilmiş balık yersiniz! Maalesef mi? Üzülmeyin. Akşam yemeğinde balıkları mideye indirmek için adresler Muhtar’ın Yeri, Poyraz Balık…Biraz Ordu tarafına doğru geçerseniz Çamburnu restoran veya Vonalı Celal. Yani aç kalmayacaksınız orası kesin! Hadi o zaman nereye gidiyoruz?
Yeni yol yapılmadan önce, her Ankara veya İstanbul seyahatinde bolca midemizin bulandığı Bolaman virajlarındayız. Yolun ortasını geçince bir yer var, Yason Burnu, tüm çocukluğum boyunca geçip gitmişiz, bir kere bile durmamışız…bana sorarsanız dünyanın en huzurlu mekanı, sanki cenneti buraya kurmuşlar da unutmuşlar gibi bir enerji…neden öyle hissettiriyor bilmiyorum, her giden aynı duyguyu yaşıyor. Zamanında burada kilise varmış, Hristiyan halk yaşıyormuş. Ayrı bir ülke gibi bir havası var, görüntüde bir kilise, bir deniz feneri, uçsuz gibi görünen çim alan ve hırçın dalgalardan başka bir şey yok; ama öyle bir enerjisi var ki işte onu yaşamadan anlayamazsınız.

Yason’u geçtik, Bolaman virajlarının sonuna doğru, Uzun Saçlının Yeri var, Nusret abimiz. Hayatım boyunca içtiğim en güzel çayı demler. Ocağı hep yanar, ne kadar çay içeceğinizi baştan sorar, sayıya göre demler, her aileye bir demlik. Bazen canı istemezse demlemez ☺️ öyle şahsına münhasır bir insan…Neyse ki bugüne kadar bizi hiç kırmadı. Hep uzun saçlıydı, gençken dalardı, koca koca balıklarla fotoğrafları vardı. Sonradan çay olayını geçti balık restoranı da açtı aynı yerde. Severiz Uzun Saçlı’yı…

Hadi dönelim artık Giresun merkeze, dönerken de Vonalı Celal’de balıkları yiyelim, turşuların fotoğrafını çekelim ☺️

Yine gün yetmedi, gez gez bitmedi. Daha görülecek yerler var. Var, var da sabah uçağı ile gelmişiz, dere tepe düz gitmişiz, bir de temiz hava! Hadi şimdi mis gibi bir uyku çekelim. Arkası yarın 😘